Avatar
Yazar: Evrim Kılıç, Editör Yazım tarihi: 18.08.2013

Şu an oturup Apple ürünlerini ve insanların hayatlarına getirdiği değişiklikleri tartışmanın bir manası yok. Apple özellikle son on yıldır teknolojide standardı belirleyen bir firma oldu. Attığı her adımda gözler üzerindeydi ve sıklıkla taklit edildi, hatta taklit edilişi bir teknoloji modası haline geldi. Tabii ki Apple'ın bu kadar ilerlemesinin arkasında Steve Jobs'ın, kurulan hayalleri gerçeğe dönüştürmek konusundaki cesareti ve vizyonu vardı. Hiç şüphesiz kendisinin kaybı, ilham verdiği pek çok kişiyi kendisi için eserler üretmeye itti.

Ashton Kutcher'ın başrolünü üstlendiği bu filmde, Jobs'ın gençlik yıllarına daha büyük bir önem verilmiş. Filmde okulu bıraktıktan sonra, bir garajda kurucularından biri haline geldiği Apple'ın onu nasıl servet ve güç sahibi haline getirdiği; bu firmanın dışında nasıl bir anda kalıverdiği ve başarısızlığa uğrayan Apple'ın kendisini önce danışman, sonra da CEO olarak nasıl geri döndürdüğü hikayenin omurgasını oluşturmuş. Steve Jobs'ın biyografisi herkese açık olduğu için bunlara değinmenin spoiler olduğunu düşünmüyorum ki zaten filmde de göreceksiniz ki "Spoiler" sıfatına dair pek bir şey yok.

Filmin felsefesi -belki de sorunu- Steve Jobs'ın kusurlu bir dahi olduğunu ortaya koymak. "Tamam siz bu adamı çok seviyorsunuz, hatta hayransınız; ama bakın vaktinde ne haltlar yemiş..." dercesine sahneler barındıran filmin zaman zaman biyografi çizgisinden taraflı bir yapıma doğru kaydığını görebiliyoruz. Film genel olarak sizi bir Steve Jobs konferansında dinleyici konumuna oturtmaya çalışmış. Kendisini katıldığı paneller, aldığı tepkiler yoğun olarak işlenmiş ve yansıtılmış. Aralara da hayatına etki eden seçimleri yerleştirilmiş. Dostlarıyla, ailesiyle ilişkileri, yeri geldiğinde açığa çıkan öfkesi derken Steve Jobs'ın konferanslarda gördüğümüz yüzünün, buz dağının görünen kısmı olduğu anlatılmış.

Filmin tarzı, "boşlukları seyirci doldursun" fikrine dayanıyor. Jobs'ın, Apple bünyesinde nasıl yükseldiği, reddettiği kızıyla nasıl barıştığı gibi dönüm noktası diyebileceğimiz olaylar, pek detaylı değil ve biraz hızlı cereyan ediyor. Mesela Apple 1 ve 2'nin tasarımında önemli rol oynayan isim Steve Wozniak çok silik biçimde işlenmiş, bunun gibi gerçeklere bağlı kalınmaması filme Jobs'ı tanıyan biri olarak gidenler için pek de hoş değil. Ayrıca elde epey malzeme olmasına rağmen böyle başarılı bir insanın hayatının yüzeysel bir hikayeyle geçiştirildiği hissi, filme genel olarak yerleşmiş durumda.

Eğer Steve Jobs yaşıyor olsaydı, jOBS filminin kendi vizyonunu yansıtmadığını düşünürdü bence. Ashton Kutcher'ın oyunculuğu kaliteli, Steve Jobs'ı etüt edip pek çok hareketini kaptığı belli oluyor; ama filmde genel olarak bir havada kalmışlık olduğundan ötürü, yeterince derine inemiyorsunuz. Burada gerçek bir canlandırmadan söz etmemiz mümkün değil, sadece Jobs'ın hayatını gözlemleyen birinin, biyografisini yorumlaması olarak düşünebiliriz. Bu yüzden filmdeki başarılı oyunculukların da zirve yapması mümkün olamıyor.

Sonuç olarak jOBS kötü bir film değil; ama çok daha iyi yapılabileceğini gidince bizzat görebileceğiniz bir film. Eğer Steve Jobs'a dair bir şeyler izlemek ya da boş vaktinizi değerlendirmek için gitmek istiyorsanız, keyifli bir seyirlik olabilir; ama bu kesinlikle beklediğiniz Jobs filmi değil. Eldeki potansiyel fazla olunca yapımcılar da biraz nasıl işleyeceklerini şaşırmış gibi görünüyorlar ve bu film, bir "TV filmi" kalitesinde, sinema geçmişine dahil oluyor.

Ayrıca En yeni haberler için Facebook, Twitter ve Google Haberler üzerinden Leadergamer'ı takip edebilirsiniz.