Dilerseniz, şimdi biraz oyunda hikaye olarak ne var ne yok ona göz atalım. Grand Theft Auto III'ü andıran bir soygun açılışıyla başlıyoruz (tabii bu sefer kontrol bizde) ve işler yine sarpa sarıyor. Burada Grand Theft Auto IV'ten çok da farklı bir oynanış göze çarpmıyor. Çatışa çatışa gidiyor ve ortalığın karışmasını seyrediyoruz. Oyunun pek çok mekaniğiyle tanışmanız için başarılı olmuş diyebileceğimiz bu bölümde en ilginç nokta, Grand Theft Auto serisinde daha önce hiç olmadığı gibi, oynanabilir birden fazla karakterin bulunması ve bunlar arasında geçiş yapabilmemiz.
Oyun bu sefer üç farklı karakterin, birbirine paralel giden ve yer yer kesişen hikayelerini bünyesinde barındırıyor. Bunların ikisi Michael ve Trevor ile bahsettiğim bu soygun bölümünde tanışıyoruz. Ardından kontrol Franklin'e geçiyor ve kendimizi bir anda San Andreas'ın baş karakteri Carl Johnson'ın mahallesine yakın bir yerde buluyoruz.
Oyun ilerledikçe bu üç karakterin birbirinden ne kadar farklı olduğunu zaten göreceksiniz; ama biz yine de yüzeysel biçimde bu karakterlere değinelim. Michael, Amerikan rüyasının peşine gitmiş, büyük bir ev, pahalı arabalar, güzel bir kadın ve çocuklar ile mutlu olmanın hayalini kurmuş; ama bunlara sahip olduktan sonra, beklentileri boşa çıkmış, ne yapacağını bilemeyen bir karakter. Trevor ise defalarca kez öfkesinin kurbanı olmuş (ve olmaya da devam eden), hayatını yasadışı ne varsa bulaşarak kazanmaya çalışan, pek de dost edinmek istemeyeceğiniz biri.
Franklin ise kendi halinde, siyahilerin yoğun olduğu bir mahallede yaşam mücadelesi verirken, başka seçeneği olmadığını düşündüğü ve kendisine devamlı olarak böyle söylendiği için devamlı olarak suç işleyerek para kazanan biri. Duygu ve davranış olarak hiçbir benzerliği olmayan bu karakterleri bir araya getiren de suç dolu hayat oluyor zaten.
