Avatar
Yazar: Can Dikiş, Editör Yazım tarihi: 14.04.2014

Bugünü dizi tarihi adına bir dönüm noktası ilan etmeliyiz bence arkadaşlar. Bugünün arkasından şiirler, türküler yazmalı sokaklar çıkıp danslar eşliğinde kutlamalıyız! Bugün, Game of Thrones tarihinin en mutlu bölümünü izedik. Game of Thrones ve mutlu bir bölüm pek anlaşabilen bir ikili değil bildiğimiz üzere. 4. Sezon 2. Bölüm The Lion and the Rose ise bu duruma kökten bir çözüm getirdi. Dizi tarihinin en nefret edilen karakteri Joffrey Baratheon zehirlenerek öldü ve dizinin gidişatı tamamiyle başka bir yöne kaydı.

Joffrey öldü. Bir daha yazayım zira çok zevkli. Jofrrey öldü! 32 bölümdür insanları çileden çıkaran ve saf kötülüğün, saf trollüğün adeta simgesi olan Jofrrey bölümün son 2 dakikasında zehirlenerek ve muhtemelen inanılmaz acılar çekerek hayata veda etti. Zaten bölümün yarısının düğüne ayrılması birilerinin feci şekilde öleceğinin göstergesiydi zira Game of Thrones dünyasında düğünler pek de hayra alamet olmuyor bildiğimiz gibi. Ancak bütün tezgahın Tyrion reyise kalması beni üzdü biraz. Belki de bütün bunların altında onun ‘parmağı’ var-eehehh şeyran ayrıntıda!- ancak ben Tyrion’ın böyle bir şeye kalkışacağını pek de düşünmüyorum.

Ekran Resmi 2014-04-14 20.33.10

Her ne kadar o da bizim gibi Jofrrey’den nefret ediyor olsa da o kadar bariz bir şekilde suçlanabileceği bir işe kalkışması onun zekasına ters düşüyor biraz. Açıkçası dizi 2. Düğünün de altından alnının akıyla çıkmış, bunu kesin olarak söyleyebiliyorum. Baştan sona neredeyse diyalog üzerine olan bir olay ve izleyici olarak sıkıldığımı söyleyemem. Tam tersi ‘’ulan bu işte bir şeyler var da hadi bakalım…’’ düşünceleriyle izledim bölümü. Belliydi bir şeyler olacağı ancak patlayan bomba beni de şaşırttı kesinlikle. Düğün boyunca karakterlerin birbirlerini laf sokması eğlendiriciydi açıkçası. Jaime Loras Tyrell’e, Cercei Grand Master Pycell’e, Oberyn Cercei ve Tywin Lannister’e derken eğlenceli bir döngü mevcuttu dizide.

Bu diziyi ayakta tutan en önemli unsurlardan bir tanesi de kesinlikle muhteşem diyalogları zaten. Düğün, Jofrrey derken bölümün bir başka güzelliği de Reek’di sanırım. Theon Greyjoy’un acıklı hikayesi de diyebiliriz herhalde. Bir başka saykopat Ramsay Snow’un adeta kölesi haline gelmiş Theon. Onca işkenceden sonra psikolojik olarak 2. Karakteri Reek’i baya baya kabullenmiş. Ramsay’i traş ettiği sahne cidden inanılmaz gericiydi. Ramsay zaten sayko tamam da ancak Theon’un o sahnede artık tamamiyle koptuğunu verdiler seyirciye. Umutsuzluk cidden büyük işkence. Stark’ların en tuhafı bran Stark’ı görebildil bu bölümde.

Duvarın ötesindeki yolculuğu diziye ayrı mistik bir hava katıyor ve geleceği güzel olaylara gebe bu karakteri yapımcılar da son derece başarılı yansıtıyorlar diziye. Stannis’de pek bir şey olmadı zira en son bıraktığımızda Jon Snow’a yardıma gidecekti, ayinlerle geçiştirdiler. İlerki bölümlere hazırlıktı sanıyorum ki. Demem odur ki Game of Thrones Red Wedding sonrası Purple Wedding’den de alnının akıyla çıktı. Bölüm baştan sonra çok güzeldi. Zaten imbd’de şu anlık 9.9 puan almış durumda. Bu bile bölümün kalitesini gösteriyor. Dizinin senaryosu bambaşka bir yere kaydı artık, hesaplar karıştı. Zaten yapımcılar bu sezonun çok farklı ve en iyi sezon olacağını söylüyorlardı ki 2 bölüm için konuşursam şu anlık haklı gibiler. The Rains of Castamare’yi dinledik yine, yine birileri öldü ancak bu sefer sonuç çok farklıydı. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere.

[inceleme]

Ayrıca En yeni haberler için Facebook, Twitter ve Google Haberler üzerinden Leadergamer'ı takip edebilirsiniz.