Avatar
Yazar: LeaderGamer, Editör Yazım tarihi: 23.08.2011

Böyle bir yeteneğin varsa ne yapacağın belli: Yarışmak!

Yıl 2011 ve oyun tarihinin belki de en başından beri bizimle olan bir tür, yarış, can çekişiyor. Yarıştan kastım yarış oyunları değil, yarışmak. Yani ortada hala oynanan Burnout Paradise veya Hot Pursuit gibi oyunlar varken zaten can çekişemez bu tür. Ancak, son yıllarda tutan hemen tüm arcade yarış oyunlarında bir şey dikkat çekiyor: Ya gerçekten, GERÇEKTEN, atmosferi ve hız hissini tutturup kusursuz bir deneyim sunacaksınız ya da yarışmanın yanında farklı bir şey de yaptıracaksınız oyunculara. Örneğin geçen senenin en iyi yarış oyunlarından olan Split/Second, bize bir televizyon programında olma hissini ve her an başımıza bina yeme korkusunu yaşatmıştı. Paradise’da ise online olarak yeni bir tür getirmişti desek yerinde olur.

İşte Driver: San Francisco’nun da beni daha demosundan bağlamasının sebebi bu olsa geek. Oyunda, bir hikayenin üzerine son derece işlek bir oyun yapısı kurmuşlar. Tüm numarası şu: Adamımız Tanner(Taner? 3T?) başkalarının zihnine girip (ne hikmetse sadece sürücülerin) onların arabalarını kontrol edebiliyor. Tek kişilik demoda üç bölüm var. Bu üç bölümün ilki bir tür tanıtma gibi. Başka arabalara geçmeyi (Shift) ve oyundaki genel görevleri gösteriyor. Bir sonraki ise polis takibi. Polis takiplerinde bu geçmeyi kullanmıyoruz, ama takipler yine de oldukça keyifli. Ve de zor. Bir tane polis bile olsa, basıp gitmek o kadar kolay değil. Hele 3-4 tane oldular mı bazen ter döküyorsunuz. Son görev ise Takım olarak yarıştığınız bir bölüm. Bunda iki kişi olarak dört kişilik yarışta birinci ve ikinci gelmeniz lazım. R1 tuşu ile bu iki araba arasında değiştiriyorsunuz. Bu sayede birinci olunca direkt basıp gitme şansınız olmuyor. Hiçbir zaman yarıştan kopmamanız gerekiyor.

Oyun kesinlikle sadece bu arabalar arasında geçme işine bel bağlamamış. Aynı zamanda hız hissini çok iyi vermiş, ancak aynı şeyi sürüş mekanikleri için söylemeyeceğim. Arcade olduğundan genellikle üçüncü şahıs kameradan oynadığım oyunun mekaniklerinin en büyük sorunu dönmeler. Arabalar hem kayar gibi dönüyor, hem el freni sizi kafadan 180 derece döndürüyor hem de normal fren çok geç durduruyor. Ancak bunların hiçbiri oyun zevkinizi ciddi anlamda baltalamıyor. Çok sert dönüşler dışında, çok da iyi beklememek kaydıyla, sürüş mekaniklerinde sorun yok. Ha yalnız hiç sevmediğim bir şey daha var ki o da boost olayı. Sağ analogu ileri ittirerek yapıyoruz ancak bunu yaparken sağa sola savruluyoruz. Ne olurdu ya başka bir tuş yapsaydınız?

Oyunda, tahmin ettiğiniz üzere, San Francisco’dayız. Son derece büyük bir şehir. Demoda tamamı açık değil ama menüdeki harita kadarsa zaten gerisi teferruattır arkadaş. Hem bu şehir çok da iyi tasarlanmış. Gerçek hayatta San Francisco’yu ziyaret etme şansı bulamadım ama binaların ve yolların kaplamaları ile tasarımları, bunların yanında hava efektleri ve özellikle söyleyeceğim şey de vatandaşlar çok güzel geldi. Bunların yanında bir de tonla lisanslı araba var ve hepsi de aslına uygun, çok güzel yapılmış. Bu konuda demoda bile bu kadar iyi oldukları için Ubisoft’u tebrik etmek düşüyor bize de.

Ancak demolardan beni eğlendiren asıl tek kişilik olmadı. Evet, multiplayer demodan bahsediyorum. Multiplayer demoda sadece tek oyun türü ve iki mod var ama bu şekilde bile beni bağlamayı başardı. Resmen “Tek kişilikteki sistem çoklu oyuncuya nasıl aktarılır?” dersi vermiş Driver: SF.

İki mod var: Ve hayır, ikisi de yarış değil. Ubisoft hangi modların oyunda en çok sevileceğini doğru tahmin etmiş ve onları koymuş. Yarış olsa ki bu kadar sevmezdim. Bu modlardan ilki Tag. Tag modunda bir sürücü etiketli oluyor. Etiketli sürücüye dokunarak o etiketi siz alıyorsunuz. Onu elinizde tuttuğunuz kadar çok puan kazanıyorsunuz. Ne kadar basit aslında değil mi? Değil işte. Başka oyunlarda da benzerleri denenmiş ama başarılı olunamamış olan bu modun bir özelliği var. Aslında sadece bunun değil, tüm modların. Tek kişilikteki Shift özelliği çoklu oyuncuda da var. Yolda giden herhangi bir arabanın kontrolünü alabiliyorsunuz. Böylece asla takipten kopmuyorsunuz. Etiketli araba da bu nedenle giderken dikkatli olmalı, zira trafiğe karşı giderken solamaya çalıştığınız araba her an rakibiniz olabilir. Bunun bir diğer artısı da, değiştirmeyi rahatlatmak için trafiğin yoğunlaşmış olması. Birçok şehir içi yarış oyunundan daha fazla trafik var Driver: SF’da.

Aynısını öteki mod olan Trailbazer’da da yapabiliyoruz. Bu modda ise bir arabanın (bu bilgisayar tarafından kontrol ediliyor) arkasından çıkan kuyruğu takip ederek puan kazanıyoruz. İkisi de çok güzel modlar ancak ben özellikle uzun zamandır Tag’deki kadar çok eğlendiğimi hatırlamıyorum.

Özetle, Driver: San Francisco sadece demo haliyle bile beni etkilemeyi başardı. Bu yıl NFS: The Run’dan başka çıkacak çok iddialı yarış oyunu kalmadığından, sonbahar sezonunun en iyi sürüşlerinden biri olacağını düşünüyorum. Kesinlikle demoyu da deneyin.

Ayrıca En yeni haberler için Facebook, Twitter ve Google Haberler üzerinden Leadergamer'ı takip edebilirsiniz.