Avatar
Yazar: Berkay Kocatürk, Editör Yazım tarihi: 16.08.2016

Fury ve End of Watch filmlerinin yönetmeni David Ayer'ın yönetmenlik koltuğuna oturduğu Suicide Squad, DC Sinematik Evreni'nin üçüncü ve en yeni üyesi. Warner Bros.'un film kadrosu ise son derece zengin; Will Smith (Deadshot), Jared Leto (Joker), Margot Robbie (Harley Quinn), Joel Kinnaman (Rick Flag),Jai Courtney (Captain Boomerang) ve Viola Davis (Amanda Waller) gibi tecrübeli ve aynı zamanda yetenekli bir oyuncu kadrosuna sahip. Filmi tabii ki sıkı bir DC hayranı olarak çıktığı ilk gün izledim ve bu incelemeyi yazmaya koyuldum. İncelemenin en başında filmde olan olayları kısaca özet geçeceğim.

Suicide Squad, bildiğiniz gibi Türkiye'de 1 hafta gecikmeli olarak 12 Ağustos 2016'da çıkışını gerçekleştirdi. Duyurusu yapıldığından beri merakla beklenen film, Türkiye'de de tüm zamanların en iyi Ağustos ayı açılışını yaptı. Dünyanın dört bir yanında gişe listelerinin zirvesinde olan film, Türkiye'deki ilk hafta sonunda 262.331 kişi tarafından izlendi ve 2016 yılında en iyi açılışı yapan dördüncü yabancı film oldu. Dünya genelinde an itibariyle 465 milyon dolar ciro yapan film, başarılı bir tablo çiziyor. Gelin yavaş yavaş filmi masaya yatırmaya başlayalım. Yazımızda bol miktarda spoiler bulunacak, bu yüzden filmi izlemeyenlerin bu incelemeye daha sonra dikkat vermelerini öneriyorum.

Suicide Squad

Suicide Squad nedir?

DC evrenini ve çizgi romanlarını yakından takip ediyorsanız, Suicide Squad size hiç yabancı gelmeyecek bir olgu. ARGUS'un lideri Amanda Waller tarafından Task Force X olarak da adlandırılan bu grup, azılı suçluları devletin ellerini kirletmemesi için bir araya topluyor. ARGUS'u, Amerikan hükümetinin Justice League'e verdiği bir destek birimi olarak tanımlayabiliriz. Justice League'in günü kurtarması için kaynaklar sağlamak ve her şeyin yolunda olduğundan emin olmak onların görevi.

Amanda Waller, Superman'in ölümünde son derece endişe duyuyor ve yeni gelebilecek bir Superman'in kötü olması ihtimali üzerinde duruyor. Suicide Squad, onun en büyük projesi ve özel güçlere veya yeteneklere sahip süper kötüleri bir amaç uğruna bir araya toplamak ana amacı konumunda. Filmin başında Harley Quinn ve Deadshot'un, Batman tarafından yakalanmasına şahitlik ediyoruz. Batfleck'i tekrar görmek gerçekten güzeldi, doyamadık. Harley Quinn'in yakalandığı sahnede sonunda Joker'in pembe spor arabasını gördük. Çılgın kişiliğine yakışır bir araç olmuş bence. Bazı kötüler kendileri teslim olurken, bazıları iş başında yakalanıyor. Amanda Waller, Suicide Squad projesini gerekli mercilere kabul ettirdikten sonra takımın üyelerini bir araya toplamak için Belle Reve hapishanesine gidiyor ve serüven başlıyor. Bunca azılı suçluyu nasıl kontrol altında tutacak peki? Boyunlarına yerleştirilen nano patlayıcılarla elbette. Ayrıca cezalarında indirim de vaat ediyor, ne kadar cömertsin sen öyle Amanda.

Suicide Squad

Deli olanlar hakkında ne söylerler bilirsin..

Filmi daha iyi anlayabilmek için önce karakterleri tanımamız gerekiyor. Öncelikle Digger Harkness yani Captain Boomerang ile başlayalım. Avustralya'daki bir kasabada büyüyen Harkness, bumerang yapımı ve silah olarak kullanımı konusunda usta hale geliyor. Sonra bu yeteneğini suç dünyasında test etmeye karar veriyor ve Captain Boomerang doğuyor. Kendisi aynı zamanda Flash'ın azılı düşmanlarından. Filmde Harkness, Avustralya'daki her bankayı en az 2 kere soymuş ve en çok aranan suçlulardan biri konumunda. Amerika'ya yeni iş olanakları için geliyor, ortağıyla bir soygun yapıyor ve ortağından kurtuluyor. Tam sırra kadem basacakken kim geliyor dersiniz, evet bildiniz; Flash. Çizgi romanları ve bu iki karakterin arasındaki mücadeleyi yansıtması açısından yüz gülümsetici bir sahneydi bu.

Oldukça dengesiz bir karaktere sahip olan Captain Boomerang, unicorn peluş oyuncağını ise yanından hiç ayırmıyor. Bu arkadaşımız, Suicide Squad üyelerinin boyunlarına yerleştirilen patlayıcı çiplerin hakiki olup olmadığını test etmek için Slipknot'a bir oyun oynuyor ve sonuç olarak ekiple bir arada kalmaya karar veriyor. Akıllı bir karar dostum, iyi yoldasın. Jai Courtney'e de mükemmele yakın oyunculuğundan dolayı tebriklerimi sunuyorum.

Suicide Squad

Unutmayın, biz kötü adamlarız..

Sırada Deadshot ikinci kişiliğiyle Floyd Lawton var. DC evreninin en tehlikeli suikastçısı olarak tanımlanan Lawton, hedefini hiç bir zaman ıskalamamasıyla tanınıyor. Deadshot, çizgi romanlarda bir süper kötüden daha çok anti kahraman olarak lanse edilir ve Suicide Squad filminde de bu hissiyatı alıyorsunuz. Lawton, çocuğunun üzerine titriyor ve onun kendi suikastçı kişiliğini öğrenmemesi için çaba sarf ediyor. Suicide Squad'a da, kızının istikbalini kurtarmak için katılıyor Lawton. Kalbinde gerçekten iyilik olduğu, başarılı bir şekilde işlenmiş filmde.

Harley Quinn ile olan yakın ilişkisi, Batman: Assault of Arkham animasyon filmine selamı çakıyor. Filmde, DC'nin çeşitli köşelerinden referans bulmak mümkün. Deadshot, filmdeki en sağlam karakterlerden biri olmuş ve Will Smith, bu rolü layığıyla yerine getirmiş. DC'nin devam filmlerinde Deadshot-Harley Quinn yakınlaşmasını daha yakından görmek isteriz, fakat Puddin' in de eli armut toplamayacaktır elbette. Bu arada içimde kalmadan söyleyeyim, keşke Deadshot'ın göz aparatı doğru gözünde olsaydı. Doğrusunu bileni biraz rahatsız ediyor ama bu versiyonu da bu şekilde kabul edebiliriz sanırım.

Suicide Squad

Bir şey mi görmek istiyorsun?!

Geldik günü kurtaran kahramanımıza. El Diablo ikinci kişiliğine sahip Chato Santana, latin asıllı bir çete üyesi. Elde ettiği güçleri kullanarak zamanla kendine yeraltı dünyasında sağlam bir yer ediniyor. Fakat talihsiz bir an yaşıyor ve ailesini bir kaza sonucu katlediyor. Anlık sinirine yenik düşen Santana, hayatı boyunca taşıyacağı bir pişmanlık yükünün altına giriyor ve güçlerini tekrar kullanmamaya yemin ediyor. Ekipteki çoğu kişinin aksine, El Diablo bir süper kötü değil. Fakat kendisi, sinirlendiği zaman etrafındaki herkesi kül edebileceğini kanıtlıyor filmde.

Başta ekibe katılmayı reddeden El Diablo, katıldığı zaman ise güçlerine gerekli olmadığı sürece hiç başvurmuyor, ta ki Deadshot'un onu güçlerini kullanması için kışkırtmasına kadar. Ekip üyeleriyle kısa sürede kanka olan dostumuz, filmin finalinde de günü kurtaran isim oluyor ve Enchantress'in kardeşi Incubus'u ekibin tuzağına çekerek kendini feda ediyor. Bu sahne sonunda ölmemeli diye figan feryat etmem sanırım sonuç getirmeyecek, buna rağmen kendisi Jay Hernandez'in oyunculuğuyla DC Sinematik Evren'de sağlam bir yer edindi.

Suicide Squad

Hadi eğlenceli bir şeyler yapalım.

Filmin belki de en keskin ters köşesini yapan karakterine geldik şimdi de. Dr. June Moone, başarılı bir arkeolog. Amerika'da yaptığı bir keşif gezisinde kaza ile içerisinde mezar olan bir çukura düşüyor. Gözüne biblo görünümlü bir cisim çarpıyor ve kapağını açıyor. Böylece Enchantress ruhu serbest kalıyor ve Moone'un bedenini ele geçiriyor. Enchantress kelimesini söylediği anda, ikinci benliğine geçiş yapabilen Moone, Enchantress formunda ise kontrolü kaybediyor ve sadece bu mistik varlık aynı kelimeyi söylediğinde kendi bedenine hakim olabiliyor.

Bir meta insana dönüşmüş olan Moone, elbette yenetek avcımız Amanda Waller'ın radarına takılıyor ve emrinde çalışan Rick Flag'i, onu gözlemlemesi ve ele geçirmesi için görevlendiriyor. Waller önlemini de alıyor ve Enchantress'in kalbini ele geçiriyor. Bahsi geçen kalp, Waller'ın bu meta varlığı istediği gibi yönetmesine olanak sağlıyor. Zamanla birbirine aşık olan Flag ve Moone için işler ne yazık ki toz pembe gitmiyor ve Moone'un alt benliği, bir zamanlar o ve kardeşi Incubus'a tapan dünyalı ırka hakim olmak için tekrar harekete geçiyor. Evdeki hesap çarşıya uymuyor değil mi sayın Waller? Neyse ki El Diablo'nun insanüstü(lafın gelişi değil, gerçekten insanüstü) çabasıyla Incubus'u yok etmesi ve ekibin kooperatif hareket etmesiyle, Enchantress de abisinin yanına katılıyor. Filmde mutlu son olması ayrı bir güzel olmuş, sevgili Cara Delevingne'i DC evreninde daha çok görmek isteriz efendim.

Suicide Squad

Biz kötü adamlarız, yaptığımız şey bu.

Geldik filmimizin güzelliği, can damarı ve damarlarında akan kanına. Bu kadar abartmamın sebebini filmi izleyenler rahatlıkla anlayacaktır. Tabii ki Harley Quinn alt benliğine sahip Dr. Harleen Quinzel'den bahsediyorum. Arkham Akıl Hastanesi'nde çalışan tecrübeli bir psikiyatr olan Quinzel, umutsuz bir hastayı tedavi etmesi için görevlendiriliyor. Kim bu hasta, tabii ki hemen tahmin ettiniz. Suçun palyaço prensi Joker, Quinzel'i etkisine kısa sürede alıyor ve kendine aşık ediyor.

Çizgi romanlarda genelde Joker'in Quinzel'i sadece bir maşa olarak gördüğü resmedilir, ama Suicide Squad'da işler biraz daha farklı. İkili arasında çılgın bir aşk mevcut ve Joker, en başlarda bunu kabul edemiyor. Sonralarda bu durumu kabullenen Joker, öldürmediği ama canını gerçekten yaktığı yeni prensesi Harley Quinn için dağları devirir hale geliyor. Quinn'in yardımıyla akıl hastanesinden kaçan Joker, yeraltı dünyasına hükmetmeye başlıyor. Deadshot ile ikili ilişkileri ile de gülümseten Harley Quinn, Margot Robbie tarafından gerçekten başarılı bir şekilde temsil ediliyor. Kendisini Justice League'in ilk halkasında tekrar göreceğimizi de not düşelim.

Suicide Squad

Ohh seni öldürmeyeceğim. Sadece canını gerçekten yakacağım..

En büyük şakası Batman olan suçun palyaço prensi Joker, belki de bu yazıyı okuyan çoğunluğun ana sebebi konumunda. Dark Knight üçlemesindeki Heath Ledger'in ikon haline gelmiş Joker'inden sonra Jared Leto'nun omuzlarındaki yükü tahmin etmeniz hiç de zor değil. Peki aylarca çalışıp bu role özellikle hazırlanan Leto, filmde başarılı olabildi mi? Bunu olumlu olarak cevaplamak mümkün fakat kendisi de beyaz perdede çok fazla görünmedi. Tüm film boyunca 15 dakika civarı görebildiğimiz Joker, yine de Harley Quinn'e olan tutkusu ve tam anlamıyla psikopat yapısıyla yine çizgi romanlara selam çakan bir performans sergiliyor.

Şu an elimizdeki Joker, pek çok çizgi romandaki versiyonun karmasından oluşmuş durumda ve kesinlikle umut vaat ediyor. Leto'nun geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamasına göre, Joker'in filmde çok daha fazla rolü var fakat büyük kısmı kırpılmış durumda. Kendisini daha fazla izleyebilmek için Suicide Squad Ultimate Edition'ı beklememiz gerekecek sanırım. Kendisinin DC Sinematik Evreni'nde önemli bir rolünün olacağını düşünüyorum.

Suicide Squad

Suçlular merhameti hak etmez!

Tatsu Yamashiro, namıdiğer Katana, sıradaki Suicide Squad üyemiz. Karakterin uyarlamasını son olarak CW'nin yayımladığı Arrow dizisinde gördük. Filmde Karen Fukuhara tarafından canlandırılan Katana, Amanda Waller'ın emrinde olan Rick Flag'in komutasında ekibimize katılıyor. Ekipteki tek süper kahraman konumunda olan Katana, ekiple pek muhatap olmamayı tercih ediyor. Filmde Katana'yı, kocasını öldürme ihtimali bulunan kişileri sorgularken tanıyoruz. Ayrıca Rick Flag'in belirttiğine göre, kullandığı kılıç olan Soultaker, kocasının ruhunu içinde bulunduruyor.

Harley Quinn'in yakınlaşma çabalarını havada bırakması ise beni bir hali üzdü. Belirttiğim gibi ekiple herhangi bir bağı bulunmayan Katana, sadece işine odaklanmış bir asker portresi çiziyor filmde. Sadece Japonca konuşabilmesi ve ekiple bu yüzden bağlantı kuramaması mutlak doğru olarak gözüküyor. Fakat size belirtmeliyim ki, Dc evrenindeki Katana İngilizce bilmeyen bir karakter değil. Bu filmde Katana'yı neden bu şekilde ele almışlar bir anlam veremedim. Yine de kendisini beyaz perdede görmekten keyif aldık elbette.

Suicide Squad

Ben değil, ben güzelim.

Waylon Jones, Killer Croc olarak gayet güzel görünüyor, kendisinin de belirttiği gibi. Batman'in en büyük düşmanlarından olan Killer Croc, doğuştan epidermolitik hiperkeratoz hastası ve bu hastalık, onun bir kertenkele gibi evrilmesine sebep oluyor. İnsanüstü hız ve güç kazanan Croc, 2 tona kadar ağırlığı kaldırabiliyor. Kanalizasyonda köşeye sıkıştırılıp yakalanan Croc da Suicide Squad'a katılmaya zorlanıyor.

Halihazırda yamyamlığa eğilimli bir karakter olan Killer Croc'un ekiple uyumlu çalışması gerçekten ilginç olmuş. Ölüm korkusu görünüşe göre canavarları bile kurşun geçirmez yapmıyor. Serbest kalma ve kanalizasyonlara tekrar dönme umudu da onu bu yolda tutmuş olabilir. Boyut bakımından Batman Arkham oyun serisinde epey büyük olan Killer Croc, filmde ise daha insani boyutlarda boy gösteriyor. Çizgi romanların büyük kısmında insan boylarında olduğunun da altını çizmek lazım.

Suicide Squad

İşte anlaşmamız. Bana itaat etmezseniz, ölürsünüz.

Rick Flag, ARGUS ve Amanda Waller'ın bünyesinde çalışan bir özel harekat komandosu. Waller'ın en çok güvendiği isimlerden olan Flag, Dr. June Moone'u Suicide Squad'a katılmaya ikna etmek için görevlendiriliyor. Çok geçmeden bu ikili birbirine aşık oluyor ve işler sarpa sarmaya başlıyor. Enchantress'in Moore'un bedenini ele geçirmesiyle Flag, Suicide Squad ile birlikte bu kötülüğü durdurmak için harekete geçiyor.

Başlarda ekibin üyelerinin pek saygı duymadığı Flag, sonralarda tam destek alıyor ve o gazla Enchantress'in minyonlarını çim biçer gibi biçtikten sonra kendisine de meydan okuyorlar. Yalnız Flag, El Diablo'nun arkasından en azından bir dua okumalı. El Diablo'nun kendini feda etmesi sayesinde kardeşini kaybeden Enchantress'in dikkati dağılıyor ve ekip çalışmasıyla ortadan kaldırılıyor. Mutlu sonları hangimiz sevmez ki?

Suicide Squad

Her şeye tırmanabilirim. Tırmanabilirdim..

Ekibe sonradan katılan taktiksel suikastçı Slipknot alt kimliği ile Christopher Weiss, kimyasal bir fabrikada çalışırken dayanıklı halatların formülünü keşfediyor. Bu buluşuyla taktiksel yeteneklerini birleştirince, Slipknot doğuyor. Kendisini her şeye tırmanmaya elverişli hale getiren bu halatlar, onu ne yazık ki kaçınılmaz ölümünden kurtaramıyor. Kendisi sadece bir kaç sahnede görünüyor filmde.

Captain Boomerang, boyunlarına yerleştirilen çiplerin gerçek olup olmadığını test etmek için Slipknot'u kafaya alıyor. Bir anlık galeyana gelen Slipknot, meşhur halatlarıyla kaçmaya çalışırken, kafasından oluyor. Filmde sadece ismen geçse de olurdu dedirtti bana bu rol. DC evrenine çok hızlı bir giriş ve aynı ivmede bir çıkış yapan Slipknot'u saygıyla anıyoruz.

Suicide Squad

Finale yaklaşalım.

Karakter tanıtımlarımız bittiğine göre, artık filmin üzerinde kafa yorabiliriz. Suicide Squad, DC evrenindeki kasvetli havayı bir nebze dağıtmak için çekilmiş havası verdi bana. Aralara serpiştirilmiş güzel espriler ve eğlenceli karakterler, bunu kanıtlar nitelikte. Tema olarak da son derece geniş bir renk yelpazesi kullanılmış filmde. Amanda Waller ve Suicide Squad'ı kurma çabası güzel işlenmiş, patlayıcı çiplerin unutulmaması ise güzel bir ayrıntı olmuş. Karakterlerin her biri, kendi içinde son derece sağlam kurgulanmış ve filmde her karakter zaman zaman ön plana çıkıyor. Will Smith ve Margot Robbie, elbette diğer karakterlerden bir iki tık daha fazla görünüyorlar ama bence çok bariz değil. Filmdeki karakter sayısının bolluğunu düşünürsek, her karakterin başrolde olması zaten beklenemezdi. Filmin müzik seçimleri ise kelimenin tek anlamıyla leziz. Ekibin ilk kez bir araya getirildiği sahnede çalan Seven Nation Army, koltuğumda heyecandan zıplamama sebep oldu.

Hikaye kısmına gelecek olursak, işte sıkıntı burada başlıyor. Son derece zayıf bir kurgusu ve klişe bir hikayesi var filmin. Sonunu tahmin edememeniz için hiç bir sebep bulunmuyor. Sadece eğlence ve DC'ye yeni karakterleri yedirme amaçlı bir film gibi olmuş Suicide Squad. Flash'ın kısa sahnesi güzel bir ayrıntıydı ama nereden çıktığı, neden orada olduğu gibi soru işaretleri oluştu kafamda. Captain Boomerang ile olan rekabetinin başlangıcı olarak lanse edebiliriz sanırım. Aynı DC Sinematik Evren'in önceki filmi Batman v Superman: Dawn of Justice'de olduğu gibi kesik kesik sahneler ve bazı olaylar arasındaki kopukluk da izleyiciyi rahatsız edebilecek etmenlerden. Beklentilerinizi çok yüksek tutmadığınız sürece, filmden keyif alacağınız su götürmez bir gerçek. DC dünyası ile ilgisi olmayan kişilerin ise pek anlam veremeyeceği bir yapım olmuş. Bir başka incelememizde görüşmek üzere, esen kalın.

Suicide Squad

Ayrıca En yeni haberler için Facebook, Twitter ve Google Haberler üzerinden Leadergamer'ı takip edebilirsiniz.