Avatar
Yazar: Kaan GEZER, Editör Yazım tarihi: 29.09.2015

İsveç temelli bir oyun geliştirme stüdyosu olan Frictional Games, geçtiğimiz haftalarda karşımıza yeni bir korku oyunu ile birlikte çıktı. Frictional Games hakkında bir ön bilgi vermek istemiyorum çünkü hepimiz Frictional Games'i aslında biliyoruz. Çünkü Frictional Games, Penumbra ve Amnesia serisinin hem geliştiricileri, hem de yayıncıları. HPL Engine 3 ile PC ve PlayStation 4 için geliştirilen, bilim kurgu ve korku tarzlarında bir yapım olan SOMA, bakalım bizlerin hoşuna gidecek mi?

maxresdefault

Korkmaya hazır mıyız?

Amnesia: The Dark Descent'i hepimiz biliyoruz sanırım. Yani, en azından korku oyuncu seven neredeyse tüm oyuncular mutlaka biliyordur. SOMA öyle bir oyun ki, SOMA için Amnesia: The Dark Descent'in bilim kurgu tarzına yakınlaşmış hali diyebiliriz. Fakat SOMA içerisinde bol kan veya dehşet verici sahneler yerine gizem ögeleri yatmakta. SOMA diğer korku oyunlarında olduğu gibi oldukça değişik, sizi korkutan yerlerde geçiyor. Bu yerin adı PATHOS-2 ve bu yer su altında bir araştırma binası. Fakat PATHOS-2, Frictional Games sayesinde klişe korku oyunlarındaki yerler gibi görünmek yerine, diğer korku oyunları ile karşılaştırdığımız zaman benzersiz bir mekan gibi gözüküyor. Bahsettiğimiz bu benzersiz korku mekanında oldukça ilginç yaratıklarla birlikte adeta saklambaç oynuyoruz. Umarım iyi saklambaç oyunuyorsunuzdur.

SOMA'yı karakterimizin gözünden bakarak oynuyoruz. Kamera açısı bu şekilde işlerken, oyun dünyası ile de oldukça güzel bir şekilde etkileşime geçebiliyoruz. Mesela kapıları veya çekmeceleri açmak için faremizi çekmemiz veya itmemiz gerekebiliyor. Sadece tıklamaktan iyidir sanırım. Sizler çevre ile bu şekilde etkileşime geçebiliyorsunuz fakat hepsi bu kadar. Çünkü karşınıza çıkacak yaratıklarla savaşma gibi bir durumunuz yok. Oyunda herhangi bir özellik, yetenek veya silah bulunmuyor. Bu yüzden sizlere iyi saklambaç oynuyorsunuzdur umarım diye söyledim. Çünkü saklanmaktan veya kaçmaktan başka şansınız yok SOMA'da.

maxresdefault (1)

Kimiz biz? Neden buradayız?

SOMA'ya ilk adımımızı attığımız zaman kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu veya PATHOS-2'nin ne olduğunu hiç bilmiyoruz. Oyundaki karakterimizi gibi biz oyuncular da hiçbir şey bilmiyoruz. Fakat oyun içerisinde zamanla senaryo çok güzel bir şekilde işliyor ve bizlere çok güzel bir şekilde anlatılıyor. Senaryonun kendisi de işlediği ve anlatıldığı gibi güzel bir yapıya sahip fakat sizlere senaryonun detaylarından pek bahsetmeyeceğim. Spoiler vermiş olmayayım. Her neyse oyun içerisinde senaryo bizi sürekli olarak karanlığın içerisine itekliyor. Çevrede duyduğumuz o ağır sesler, karanlık ortam ve gergin hava bizleri korkutmaya yetiyor açıkçası. En azından benim için yetti arkadaş. Ben çabuk korkarım.

SOMA'da Simon Garrett isimli bir grafik tasarımcısını kontrol ediyoruz. Geçirdiğimiz bir kaza ile birlikte beyin travması geçiriyoruz. Ayrıca bu kazada yakın arkadaşımız olan Ashley hayatını kaybediyor. Kazadan sonra bazı deneysel beyin araştırmaları için Dr. David Munshi eşliğinde bir işlemden geçiyoruz ve kendimizi bir anda PATHOS-2 isimli yerde buluyoruz ve oyunumuz başlıyor. Oyun süresince oldukça kaliteli bir şekilde yazılmış diyaloglara ev sahipliği yapıyoruz. Bu diyalogların ses aktörleri tarafından oyuna geçirilen performansları da diyalogların yazılması kadar kaliteli. Zaten Simon Garrett oyun içerisinde oldukça konuşkan bir insan. Diğer korku oyunlarındaki gibi sadece çığlık atıp, nefes vermiyoruz. Sonunda konuşan bir karakter yahu.

soma_4_1920x1080

Çevre de pek canlı yahu!

PATHOS-2 oyun sürecinde bizi pek korkutuyor. Tüylerimizi diken diken ediyor fakat çevre o kadar detaylı yaratılmış ki o mekanı geçmişte yaşam dolu bir yer olarak hayal edebiliyorsunuz. Zaten oyun ise bu imkanı da veriyor. En başlarda dediğim gibi çevre ile etkileşime geçmek de pek eğlenceli. Kapıları, çekmeceleri, dolapları veya diğer eşyaları dilediğimizce kontrol edebilme özgürlüğüne sahibiz. Bu özgürlük sayesinde oyunun evrenini daha iyi anlayabiliyoruz. Tüm bu sırada karşınıza çıkan bulmaca ögeleri de oyun içerisine oldukça güzel bir şekilde işlenmiş olarak çıkıyor karşımıza. Yani, Amnesia oyunlarında olduğu gibi bulmacalar oyundan bağımsız bir şey gibi görünmüyor. Oyunun çevresi, atmosferi, senaryosu ve bulmacaları sanki iç içe gibi hissediyorsunuz.

SOMA'nın bu benzersiz atmosferini ve mekanın güzelliğini en iyi destekleyen şey oyunun ışıklandırma teknolojisi. Yani, eğer güzel bir sisteminiz varsa ışıklandırmalar gerçekten sizi büyüleyecek seviyede. Oyunda göreceğiniz her bir mekan sanki bize bir şeyler anlatmak istiyor. Bu durumu da en iyi destekleyen şeyler grafikler ve ışıklandırmalar. Bu ögeler haricinde oyunun ses tasarımı da benzersiz. Oyunda yaşayacağınız en sessiz sahnelerde bile o muhteşem ses tasarımı ile birlikte, çevreden gelen sesler ile, bazen kendi sesinizden bile korkar hale geleceksiniz. Bunun garantisini sizlere verebilirim. Ben bire bir yaşadım. Sesi geçin, kendi gölgemden bile korktum arkadaş.

2496505-screen_screenshot_040

Yaratıklar ne halde?

SOMA'da genel olarak çevremizi keşfedip, orada dönen olayları anlamamız gerekiyor. Bu anlar tabii ki oyunun tamamını oluşturmuyor fakat biz bu anları yaşarken birilerinin bizi gözetlediğini, sanki bir anda ortaya çıkıp bize saldıracağını hissedebiliyoruz. Karşımızdaki yapay zeka Alien: Isolation'daki düşmanımızın yapay zekasına benzemiyor. O oyundaki düşmanımız bizi avlamak için etrafta dolaşırken, SOMA'da sanki kimse bizi avlamak istemiyor gibi oluyor. Daha çok yapay zekayı bir koruma olarak görüp, çaktırmadan hareket ediyoruz gibi oluyor. Bu yaratıklar en başlarda oldukça korkunç görünebiliyor bizlere. Bu yaratıklar bize yaklaştıkça oyundan daha korkunç sesler çıkmaya başlıyor, ekranımız bozuluyor ve buna benzer efektler karşımıza çıkıyor fakat biz tüm bunlara oyunun ortalarında zaten alışmış oluyoruz. Oyunun gerisinde de açıkçası pek korkmuyoruz. Sanıyorum ki oyunun tek kötü yanı bu. Bizleri sürekli olarak korkutamıyor. Fakat sürekli gergin bir şekilde dolaşabiliyoruz.

İnceleme boyunca bahsettiğimiz tüm bu korku dolu anlar haricinde oyun içerisinde durup nefes alacağımız bazı yerler de bulunuyor. Okyanusun en dibinde olduğumuz için, camlardan dışarıyı izleyip sakinleşebiliyoruz. Yüzen sevimli balıklar, kaplumbağalar filan insanı bayağı bir rahatlatıyor. Sonra önünüze bakıyorsunuz, karanlık sizi bekliyor. Karanlığın ötesinde sizi bekleyen yaratıklar, zekanızı kullanmanız gereken bulmacalar ve etkileyici oda tasarımları bulunuyor. Tüm bunları bilerek ileri doğru adımlarımızı atıyoruz ve oyunumuzu oynamaya devam ediyoruz işte. İsterseniz yavaş yavaş finalimize gelelim. Ne dersiniz?

282140_screenshots_2015-09-23_00002

Gelelim sona!

SOMA'nın evreninde okyanusun en dibindeyiz. Gidecek, kaçacak bir yerimiz yok. Suyun etkisiyle sesler bir hayli boğuk ve ağır. Yaratıklar da öyle. PATHOS-2'nin hemen dışındaki deniz hayatı yaşıyor, görebiliyorsunuz. PATHOS-2 de öyle. İncelemede bahsettiğimiz her nokta oyuna verdiğimiz paranın hakkını bizlere veriyor tekrar. Tamam, SOMA belki Amnesia: The Dark Descent gibi korku oyunlarında yeni bir devir başlatacak kadar güçlü değil fakat size benzersiz bir deneyim yaşatabilecek bir yapıt. Bunları söyleyen ben, kesinlikle korku oyunlarından nefret eden bir insanım. Until Dawn'dan sonra daha korku oyunu oynamam diye düşünmüştüm fakat SOMA bir istisna oldu. İyi ki de böyle bir istisna olmuş diyeyim. Şimdiden iyi oyunlar!

[inceleme]

Ayrıca En yeni haberler için Facebook, Twitter ve Google Haberler üzerinden Leadergamer'ı takip edebilirsiniz.