Avatar
Yazar: LeaderGamer, Editör Yazım tarihi: 07.03.2011

“Buraya kadar geldik. Şu anda hala hayatta olmamızın bir sebebi var. Birileri bizim kazanmamızı istiyor. Savaş bitti diyorlar. Ama hayır, bitmedi. Biz Vekta’ya ayak basana kadar da bitmeyecek. Asla bırakmayacağız. Çünkü, Helghast askerlerinin rehinelerine ne yaptığını hepimiz gördük.”

-Sev

Killzone 2, Playstation 3’ün altın oyunu. O kadar Uncharted, God of War, Gran Turismo gibi iyi bilinen oyun varken, Killzone 2 aralarından sıyrılmıştı ve hala da aklımızda özel bir yer taşıyor. Oyunu sadece gözü bayram etsin diye oynamak isteyenlere güzelce kapağı yapıştırdı. Onlarca PC FPS’cisi Call of Duty’leri, Battlefield’ları bırakıp danalar gibi Killzone 2 oynamaya başladılar. XBox’larını bırakmayan Halo ustaları, makinenin fişini çıkarıp PS3’lerine taktılar. Şimdi ise Guerilla’nın yeni bir amacı var. Önyargılar yıkıldı, kaliteleri kanıtlandı, artık oyun tarihine efsane bir FPS verme zamanıdır.

Zaman Bizim Zamanımızdır

Hikayede yine tanıdık karakterler var. Yönettiğimiz adam bir kez daha cesur ISA çavuşu Sevchenko. Alpha Manga’sından tanıdığımız Rico da yine bizlerle. Diğer üyelerden Garza’yı zaten ikinci oyunda kaybetmiştik. Natko da en son bizim Visari’nin sarayına girmemizi sağlamaya çalışıyordu. O andan sonra haber alamadık, öldü mü kaldı mı belli değil. İkinci oyunun sonundan hatırladığımız Narville de artık ana karakterlerden biri olmuş. Hikayeye yeni katılan bir bayan askerimiz de var: Jammer. Bunların dışında artık Helghast karakterlerimiz de sınırlı değil. Helghast Yönetim Kademesi’ndeki karakterleri görüyoruz artık. Birçoğunun adını bile bilmesek de önemli iki karakter var: Stahl ve Amiral Orlock.

 

Hikaye tam da ikinci oyunun bıraktığı yerden başlıyor. Ana karakterimiz Çavuş Sevchenko’yu merdivende oturup umutsuzca gökyüzüne bakarken buluyoruz. Dediğim gibi yine onu yönetiyoruz, ancak bu sefer çok daha farklı bir durumda. Sözde bir savaş hala sürmektedir ancak savaş alanına bakıldığında savaş bitmiştir, eve dönme zamanıdır. İkinci oyunun sonunda olanlar sonucunda ISA güçlerinin büyük çoğunluğu yok edilmiştir. Hayatta kalan ISA askerleri, hala çalışır durumdaki birkaç kruvazör ile tahliye edileceklerdir. Elbette ki başka bir gezegende direkt adrese teslim yok. Bu hiç de kolay olmayacaktır.  Helghast cephesinde ise işler daha da karışıktır. Rico’nun sinirine hakim olamayıp Visari’yi öldürdüğü kısa sürede duyulmuştur ve bütün gezegen yastadır. Bu yasın arka planında iki büyük insan Visari’nin koltuğu için kapışmaktadır. Çok tecrübeli bir asker Amiral Orlock ve büyük bir silah üretim şirketinin başı Stahl devletin başı olmak için çatışmaktadır. Buna karar verecek olan Helghast konseyindeki insanlardır. İki adam da bu konseyin güvenini kazanmak için var güçleriyle çalışacaklardır. Tabii ki tahmin edebileceğiniz gibi arka planda politik dolaplar, yalanlar dönmektedir. Askerler ise büyük lider Visari’nin ölümünden dolayı üzüntü duymaktadırlar. Bu duygu oyunun başından sonuna kadar size müthiş bir şekilde aktarılıyor. Herkesin istediği ana amaç, büyük liderlerinin ölümünden sorumlu olanları öldürmek.

Yukarıda da belirttiğim gibi artık ISA güçlerinin amacı gezegenden bir an önce ayrılıp sevgili Vekta’larına dönmek. Ancak işlerin herkesin istediği gibi gitmediğini söylemek çok da spoiler sayılmaz sanırım. Bu kadardan fazla söylediğim her şey spoiler olabilir yalnız, çünkü hikaye sizi ilerleyen kısımlarda hiç de beklemeyeceğiniz yerlere götürecek. Oynadıkça anlayacaksınız ki, gerçekten efsane olmaya aday, muhteşem bir potansiyeli varmış hikayenin. Ne yazık ki Guerilla, açık uçlu sonu dışında pek bir yaratıcılık katmamış içine. Hani yanlış anlamayın hikaye hiçbir şekilde kötü değil. Hikayesi ön plana çıksın diye kopukluklarla dolu olan(Bakınız Modern Warfare 2) veya saçmalayan(Bakınız: Force Unleashed) oyunlardan kat be kat güzel hikayesi. Hele sonu gerçekten oyun bittikten sonra bir durup düşünmenize neden olacak cinsten. Ama bu son ve bu konuyla, mekanlarla, karakterlerle gerçekten muhteşem bir hikaye hazırlanabilirmiş. Hele ki o karakterlerin içine hiç girilmemiş. Sev ve Rico dışında pek öyle sempati duyduğunuz karakter yok oyunda, ki bu ikisi de önceki oyun(lar)dan tanıdığımız için olabilir. Rico ile Narville arasındaki anlaşmazlık çok daha derin anlatılabilirdi. Bu anlaşmazlık sonuçta büyük şeylere yol açabilirdi. Yine Rico ve Jammer arasına duygusal bir bağ konabilirdi. Sonra Helghast yöneticileri arasındaki anlaşmazlık ile bizim ISA güçleri arasında bir olay geçebilirdi. Ama ne yazık ki olmamış. ISA ve Helghast hikâyeleri iki farklı kulvar halinde ilerliyor resmen. Gerçekten söylüyorum daha sıradan bir konu olsaydı bu kadar söylenmezdim ancak gerçekten büyük bir potansiyel harcanmış.

Karakterler ve ilişkiler genel olarak zayıf kalmasına rağmen bize çok iyi sunulan bir şey var ki o da Helghast halkının milliyetçilik duygusu. İlk iki oyunda verilemeyen bu duygu bu oyunda gözümüze gözümüze sokuluyor. Daha oyunun başında size Helghast halkının bu medeniyet seviyesine gelmek için ne kadar çalıştığı, ne büyük zorluklara göğüs geldiği anlatılıyor. Bütün bunları Helghast askerleri asla akıllarından çıkarmıyorlar. Hele ki ulu önder olarak kabul ettikleri Visari’ye öyle bir bağlanmışlar ki. Dediğim gibi onun katillerini öldürmek için tüm askerler ant içmiş gibi canla başla çabalıyorlar. Çok hafiften spoiler uyarısı vererek bir anı anlatmak istiyorum. Sev iki Helghast askeri ile baş başa iken büyük liderleri Visari’nin ayakları altında, yalvararak, bir köpek gibi öldüğünü söylüyor. Diğer arkadaşı sinirine hakim olmasını söylerken asker dayanamıyor ve Sev’e hamlede bulunuyor. Sev ise ona bıçağı geçiriyor. Buna rağmen askerde gıdım inleme olmuyor çünkü Visari hakkında bu sözleri duymak yeterince incitmiş onu. Açıkçası oyun çıkmadan önce “Helghast askerlerinin insani yönünü de gösterdik, artık onlara kalpsiz düşman gözüyle bakmayacaksınız” dedikleri zaman tamamen farklı bir şey bekliyordum ben. Ancak yapımcıların bize bu gösterdikleri de beklediğimizden aşağı kalmıyor hani. İkinci oyunda bilmeyenlerin sizi izlerken sordukları “Bunlar robot mu?” soruları olmayacak artık emin olabilirsiniz.

Oyunda toplamda dokuz bölüm var. Bu dokuz bölümün bir tanesi zaten film gibi geçiyor, kısacık bir alıştırma kısmı içeriyor, Modern Warfare oyunlarındaki tarzda. Etti mi sekiz? Onların hepsini toplayınca ölmeler dahil benim Move ile 3. zorlukta oynayışım 6 saaatten biraz daha kısa sürmüş. E çok kısa ama? Bize 8 saat denmişti? Hem de ben Move’a alışma süreci geçirdim ve sondan ikinci zorluktayım? Korrkmayın, çünkü oyuna bol miktarda ara sahne eklenmiş ve toplamda bir buçuk saate yakın. Metal Gear Solid 4’ten sonra son zamanlarda en çok ara sahne içeren oyun olmuş Killzone 3(Hoş, MGS4’ün sadece son videosu Killzone 3’ün toplamı kadar ediyordu =). Bu ara sahnelerin hepsi de birbirinden kaliteli. Resmen adamların mükemmel bir oyun yaptığı yetmemiş de üstüne bir de film çevirmişler. Ha tabii ki yine yedi buçuk saat kısa bir oynanış süresi sayılır ancak FPS oyunlarında oynanış süresine fazla önem veren birisi olmadığım için çok da gözüme batmadı bu eksisi.

 

Hissetmek ya da Hissetmemek…


Hikaye pek de yaratıcı olmasa da, oyunun atmosferine çok büyük bir katkısı oluyor kuşkusuz. Killzone 2, genelde özellikle ilk yarısında çok benzer yerlerde geçmesine rağmen mükemmel bir atmosfere sahipti. Hele ki ISA gemimizin saldırıya uğradığı bölüm uzun bir süre daha kimsenin akıllarından silineceğe benzemiyor. Killzone 3’te de bunun azını görmeyeceğimizi biliyorduk ve Guerilla bizi yanıltmadı. Oyunda çok çok farklı mekanlara gidiyoruz. İlk bölümlerde şehir alanları(ya da geriye ne kaldıysa) gözüküyor. Ondan sonra hayatımızda gördüğümüz en garip ormana, kutuplara, çöplüklere, hatta ve hatta uzaya kadar gidiyoruz. Hemen her bölüm birbirinden farklı yerde geçiyor desek pek de abartı sayılmaz. Oyunun başından kalktığınızda hala Helghan’da mıyım diye bir bakacaksınız etrafınıza. Yapımcıların da dediği üzere, hayali bir gezegende geçen bir oyun yapmak onlara yaratıcılıklarını kullanıp birazcık da fantastiğe kaçan mekanlar tasarlama özgürlüğünü vermiş. Şahsen ben de katılıyorum buna. Eminim ki gerçekçi Dünya şehirlerindense bunun gibi daha da yaratıcı alanlar daha çok hoşunuza gidecektir. Yani şimdi öyle düşünmeseniz bile oynadıktan sonra kararınız bu şekilde olacaktır.

Ama hikayenin asıl bahsettiğim önemli katkısı mekanlar değil elbette. Daha önce bahsettiğim gibi, çok yoğunlukla verilmiş bir yalnızlık duygusu var oyunda, az sayıda kalmış olma, evinden uzak olma duygusu var. Herkesin sizi aradığı duygusu var. Artık av değil avcı olduğunuz duygusu var ve bunu bu kadar iyi vermiş bir oyun daha hatırlayamıyorum ben. Bunu ise size yansıtan en önemli etken atmosfer. Karakterlerin konuşmalarından tutun da çalınan müziklere, Helghan komutanlarının “Destroy them!” (ya da Türkçe olarak daha az etkili olan “Yok edin onları!”) sözleriyle size dört dörtlük bir his veriyor Killzone 3. Oyunun her anında bu his var. Bu his tabii ki de hikayeden kaynaklanıyor ve oyunun atmosferinin çok önemli bir parçasını oluşturuyor. Hikayeyi bilmeyen bir insanın atmosferde alması gerektiğinin yarısını ancak alabileceğine bahse girerim.

Bunun dışında oyunun genelinin atmosferinden başka yaşadığımız anlar da çok iyi verilmiş. Arkadaşınızın yaralı olduğu ve 20 adet Helghast’in etrafınızı sarmış olduğu bir anda müzikler hemen de ona ayak uyduruyor. Tüm askerleriniz ölmüş, cesetleri yerde yatıyorsa çalmakta olan hareketli müzik kendisini sessizliğe bırakıyor(çatışma devam etse de etmese de). Aynı şekilde ortamda sürmekte olan büyük bir çatışma varsa bu çatışma hissi daha önce görmediğiniz bir şekilde yansıtılmış. Bu anlattıklarımda müziklerin katkısı büyük tabii ki. Epik ve metal karışımı müzikler tercih edilmiş, yani tam da Killzone gibi bir oyunda olması gerektiği gibi. Killzone 2’ye nazaran daha ön plana çıkmış olmalarına rağmen asla ana öğe olmamışlar. Müziklerdeki aynı kalite seslendirmede de var. Her dilde konuşmalar net ve anlaşılır, karakterlere duygular çok iyi verilmiş. Çevreden gelen sesler de türünün en iyilerinden biri. Sadece sesleri dinleyerek bir patlamanın uzaklığını veya kurşunun kulağınızın dibinden geçtiğini anlayabiliyorsunuz. Silahlardan bazılarının sesleri oldukça kulak tırmalıyor ama bunu bir eksi olarak düşünmeyin çünkü gerçekte de bunun gibidir. Nasıl aylarca Modern Warfare 2’nin M4’ünü dinledikten sonra Bad Company 2’nin silah sesleri kulaklarımızı dinlendirmişti hatırladınız mı? Değil işte, öyle gerçekçi bir oyunda olması gereken MW2 gibi resmen “kusan” silah sesleriydi. Bunda da öyle işte. Tüm silahlar değil bekli ama özellikle hafif makineli tüfekler komşularınızın kapınızı tıklatmasına sebep olabilir.

Tabii ki oyunun sesleri konusunda biz Türk oyuncuları en çok memnun eden şey oyunun her şeyi ile %100 Türkçe olması. Bu ilk Türkçe oyun değil tabii ki ancak bu kadar özenilerek Türkçe yapılmış olan ilk oyun. Öncelikle, PS3’teki ilk Türkçe oyunumuz Gran Turismo 5’ti ancak o genelde yazılardan ibaret olduğundan ve seslerin birçoğuna altyazı konmakla yetinildiğinden bu kadar çok vakit almamıştı. Bunda ise tüm hikaye, ara videolar ve düşmanların sesleriyle, menülerle ve hatta çoklu oyuncu özellikleri ile birlikte yüzde yüz Türkçe bir oyun olarak geliyor Killzone 3. İkinci olarak ise ilk defa bir oyun dublajı çalışmasında bu kadar sağlam bir kadro var. Oyunun kilit karakterlerinden Amiral Orlock’a ses veren kişi, Kurtlar Vadisi’nin Kılıç’ı olarak da tanıdığımız Atilla Olgaç. Onun yanında bir başka ünlü isim daha var. Oyunun baş karakteri ve aynı zamanda oynattığımız karakter olan ISA askeri Tomas “Sev” Sevchenko’yu ise Türk tiyatro tarihinin usta ve unutulmaz oyuncularından Hazım Körmükçü’nün, yine başarılı tiyatro oyuncusu torunu, aynı adı taşıyan Hazım Körmükçü seslendiriyor. Karakterlerin seslerine çok iyi uydurulmuş daha saymadığım pek çok isim var. Çeviriler gayet güzel yapılmış, özellikle benim dikkatimi çekip duran, filmlerdeki “dudak hareketlerine uymama” olayı bu oyunda yok Allah için. Laflar çok güzel Türkçeleştirilmiş. Bildiğiniz üzere güzel “F*ck” kelimesinin güzel Türkçe’mizdeki güzel karşılığı “Kahretsin” değil, “S*ktir”dir. Aynı zamanda “Lanet olsun” diye küfretti diye bir şey olmaz, “Ben bunların ta…” diye küfredilmiş olur. Bunların farkında ekip ve gayet güzel bir şekilde, günlük asker ağzı ile konuşmaları yazmışlar. En ağır küfürleri kullanmaktan çekinmemişler. Bu da elbette ki çok hoşuma gitti. Hani çok küfredilmesini seven biri değilim elbette ki ancak “Kahretsin” kelimesini çok da kullanan bir millet değiliz bildiğiniz üzere. Neyse, dost acı söyler diyip birazcık da seslendirmelerin kötü yanlarından bahsetmek istiyorum. Öncelikle, orijinalinin tadını asla vermez. Hiçbir seslendirme vermez, Türklerle ilgili bir şey değildir bu. İsterseniz dublajda 2 sene çalışın yine aynı zevki vermez. Ben şahsen filmleri orijinal dillerinde altyazısız izlerim. Fransızca bile olsa altyazı koyar izlerim(yeteri kadar Fransızca bilmiyoruz). Bunda da eğer İngilizceniz yeterli ise o zaman İngilizce oynamanızı tavsiye ederim. Ha yok, izleyeceğim derken söylenenleri kaçırıyor veya çatışmalar sırasında söylenenleri anlayamıyorsanız o zaman Türkçe oynayın tabi. Zaten ilk baştaki gariplik hissi yarım saatten sonra kendisini hissettirmiyor, sanki doğduğunuzdan beri Türkçe oyun oynuyormuş gibi hissediyorsunuz.

Bir başka eleştirim ise çevirmelerde olacak. Tamam, anlarım ilklerden olduğu için mümkün olduğunca Türkçe çevirmek istersiniz ancak fazlasıyla kasılmış olduğu belli oluyor. Örneğin “Turret” yerine güzelce taret, “Tactician” yerine taktisyen kullanmak varken kulecik ve tabiyeci kelimeleri biraz anlamsız olmuş. Ama genel olarak Türkçeleştirmeyi beğendim, olmuş yani. Buradan emeği geçen herkese artık almaktan bıktıkları teşekkürleri bir kez daha sunuyorum. Herkesin ellerine sağlık. Bu ilk adımların sonuçta tüm oyunlarda dil seçeneği olarak Türkçe’yi görmemizle ve oyunculuğun ülkemizde çok daha büyük kesimlere hitap etmesiyle sonuçlanacağını ümit ediyorum.

 

Move, Move, Move!


Evet, uzun bir süre boyunca oyunun nasıl kulaklarımıza bayram ettirdiğinden bahsettik ama savaş alanında asıl ögeler değil bunlar asla. Sahne, atmosfer ve oynanışa bırakılmış daha çok. Şimdi de yazının başından beri çok da fazla değinmediğim oynanıştan bahsetmeye geldi sanırım sıra. Hatırlarsanız Killzone 2’nin en çok eleştirilen kısmı mekanikleriydi. Hantal ve geç tepki veriyorlardı, hele ki ilk başta kontrollerde siperden kafa çıkarmak için 5 tuşa birden basıp analog hareket ettirmeniz gerekiyordu. Killzone 3 ise bu mekanikleri çok daha hafifletiyor ve rahatlatıyor, olması gereken kıvama getiriyor. Yine siper sistemi var elbette ama çok daha rahat. Bütün bu rahatlıklara rağmen oyun zorluğundan hiçbir şey kaybetmemiş. Şimdi sevgili okur, oyunlarda iki tür zorluk vardır. Birincisi tamamen cana ve verdiğiniz hasara bağlıdır. Bu değiştirilebilir. Canı normalin yarısı yaparsınız ve işte, yaptığınız oyun zor olur. Diğeri ise yetenek ister. Yapay zekaya bağlıdır ve isterseniz canınız dört kat olsun, yine de oyunun size verdiği zevkten bir şey almaz. Killzone 3’te tabii ki böyle bir durum yok ancak söylemeliyim ki, Killzone 3 şu ana kadar bir oyunda gördüğümüz en iyi yapay zekâya sahip. Nokta. Bu seviyeye yaklaşan bir oyun olmadı ve yakın zamanda da olması zor. Çok becerikli nişan alabilmeniz, çok yetenekli olmanız ve taktik zekanızın çalışması lazım Killzone 3’te ilerleyebilmek için. Kapalı alanlarda hemen Shotgun’u çıkaran, zekice mekanlarda asker dağılımını yapan, önceliği üs taraflara veren, yakın mesafe askerlerini üzerinize salan ve 5’ten az işi kaldınız mı hızlıca etrafınızı yarım daire şeklinde saran, ananızı ağlatacak enfes bir Helghast yapay zekası var Killzone 3’ün. Hele ki keskin nişancılar canınızı yakacak. Asla ve asla tam sizi görüp nişan almadan çıkmıyorlar ve nişan almaları da belki bir saniye sürüyor. Örneğin bir bölümde Keskin Nişancı Tüfeği ile keskin nişancıları vurmanız gereken bir kısım var ve orada gerçekten reflekslerinizin çabuk olması lazım. Özellikle 3. ve 4. Zorluk seviyeleri için çok sabırlı bir kişiliğiniz olmalı. Tabii ki yapay zekanın ilerlemesi sizin onlarca defa ölmenize neden oluyor ve Guerilla da oyuncunun her beş dakikada bir ölmesini engellemek için bir yöntem uygulamış. Allah için bu dört katı can değil. Aksine, gayet de gerekli olan bir şey. İkinci oyunda arkadaşlarımızı iyileştirmemiz gerektiğini hatırladınız değil mi? Eh, artık Rico ve Narville sizi iyileştirebiliyorlar. Özellikle Rico ile birlikte olduğunuz kısımlarda çok işinize yarıyor bu özellik. Asla “artık oyunun zorluğu gitmiş” diye düşünmeyin çünkü siz de çok seveceksiniz bu özelliği. Soğuk terler dökeceksiniz yine. Sadece ölüp ölüp denemeye başlayınca oyundan soğuyup kapatmamanız için yapılmış bu özellik.

Oyun ara sahneler haricinde asla durmayan koşuşturmacalı bir tempoya sahip. Hemen herkesin ortak yorumu oyunun birazcık Call of Duty’nin hareketliliğine yaklaştığı yönünde. Çatışmalar bazen “önce ateş eden kazanır” prensibinin uygulandığı gerilla savaşlarına bazen de düşünmeniz, taktik yapmanız gereken çatışmalara dönüyor. Bu tür çatışmalarda çevrenizi kullanmalısınız. Örneğin ormandaki patlayan bitkilerin size dost mu düşman mı olacağı sizin ellerinizde. Aynı zamanda artık elektrik ve alev gibi etmenler canınızı alıyor, bu yüzden gözünüzü dört açın derim. Mekanlar genelde çok katlı olacak şekilde tasarlanmış. Böylece oyun sizi illa ki belirli yerlerde belirli silahları kullanmaya zorlamıyor. Birçoğunun içinde yeteri kadar siper var ancak asla gerçekçilikten uzaklaşmıyor bu konuda.

Pek çok farklı şey kullanıyoruz oyunda. Bir bölüm neredeyse tamamen devasa Helghast robotları olan EXO’ları kullanmakla geçerken, başka bir bölümde tankın, diğer bir bölümde ISA hana taşıtlarının üstünden makinelilerle ölüm kusuyoruz. Bir başka bölümde ise meşhur Jetpack’leri kullanabiliyoruz. Artık favori silahlarınızı bırakmanıza gerek kalmayacak çünkü tabanca dışında iki adet ana silah taşıyabiliyorsunuz. Yine Killzone 2’de sinir olduğumuz özelliklerden birisiydi savaş alanında bazuka aramak. Bu silahlardan biri Yarı Makineli Silah, Hücum Tüfeği gibi silahlar olurken diğeri Keskin Nişancı Tüfeği, Roketatar veya Makineli Tüfek hatta Jetpack gibi daha ağır silahlar oluyor. Bu sayede tepedeyken keskin nişancı tüfeğiyle işi halledip aşağıya inince tüfeğimizle kalanları temizleyebiliyoruz. Silahınızı yanınızda taşımanızın bir sebebi daha hemen hemen her beş dakikada bir karşınıza çıkacak olan cephane kutuları. Haliyle ISA silahları Helghast’tan daha çok işe yarayabiliyor ama az kişi olduğumuzdan fazla da mermileri bulunmuyor. Bu yüzden yapımcılar bolca mermi kutusu yerleştirmişler etrafa.

Şu ana kadar oyuna oynanış bakımından onlarca yenilik geldiğinden bahsettik ama en iyiyi en sona sakladık: Move. Evet, oyunun tamamını PS3’ün en ileri teknolojilerinden biri olan PS Move ile oynayabiliyorsunuz. Kontrollere alışmak kısa bir zaman istiyor açıkçası ki o geçiş süreci de biraz sancılı. Ama alışınca da tadından yenmez oluyor. Oyunun içine çekiliyorsunuz. Uzun süren çatışmalar bitince siz de kendinizi arkadaki koltuğa atıyorsunuz(ayakta oynadığınızı varsayıyorum). Daha önce tatmadığınız gibi bir FPS deneyimi sunuyor size Move’lu Killzone 3. Diğer Move uyumlu FPS’ler gibi rahatsız değil. Örneğin ben Modern Combat: Domination’u oynarken çok çok zorlandım ve açıkçası Killzone 3’ü Move ile değil de DS3 ile mi oynasam diye kara kara düşündüm. Sağolsun, Guerilla bu düşüncemi sildi ve aksine müthiş bir keskinlik ve rahatlıkla sizi oyunun içine çekiyor ve alacağınız hazı kat kat artırıyor. Çoklu oyuncu konusunda da endişelenmenize gerek yok adaletsizlik olmuyor. En iyi yanlarındanÖnerim, piyasadaki fiyatı da uygun hem, hemen bir Move paketi alıp Killzone 3’ü Move ile oynamanız. Her ne kadar düz Dualshock 3 ile de oynanınca bile çok güzel olsa da Move ile doldururken aleti sola çevirmek, bıçaklarken ileri doğru hareket ettirmenin tadı da bir başka. Ha o silah çaprazı sarı olmasa ne olurdu onu anlayamadım. Ha, ne olurdu Guerilla?

 

Kaşını Seçebiliyorum!


Killzone 2’nin en iyi olduğu kısım kesinlikle grafikleriydi. Crysis’ten sonra bir FPS oyununda gördüğümüz en iyi grafiklerdi desek yalan olmaz. Killzone 3 ise sadece FPS türünde değil, sadece PS3 oyunlarında da değil, tüm oyunlar araında en iyi grafiklere sahip oyundur. Şu anda biraz abartı olduğunu düşünebilirsiniz ancak eminim ki oynadıktan sonra daha iyi görünen bir oyun daha gösteremeyeceksiniz. İşin iyi yanı bu grafiklere rağmen oyunun hiç saniye/kare düşmesine uğradığını görmedim. Bir de sadece bir tane bug’a rastladım ve o da yerdeki kanın biraz yukarı kalkması gibi önemsiz bir şeydi. Eee, bildiğiniz üzere, Guerilla oyunu PS3’ün gücünü %100 kullanacak şekilde hazırlamış. Gerçekten de bu grafikler, bu animasyonlar daha azını kullanamazdı. Gerçekten de oyunların teknik açıda geldiği ve muhtemelen gelebileceği en yüksek nokta Killzone 3.

Oyunun grafikleri çok güzel ancak asıl zevki 3 boyut ile yaşanıyor. Evet, Killzone 3, 3 boyut hissini çok güzel bir şekilde veriyor. Her ne kadar çok kısa bir süre denemiş olsam da o bana daha önce yaşamadığım bir tecrübeyi tattırmaya yetti. Sahnenin dışına çıkarmaktansa içine çektirmeyi seçmiş Guerilla ve bu derinlik hissini çok bariz bir şekilde arttırarak oyunun hep atmosferine hem de görselliğine büyük katkıda bulunmuş. Olmuş yani, gerçekten harika olmuş Tabii ki KZ3’ü alacaksanız fiyatı uygun bir de 3DTV alın demeyeceğim ama eğer 3DTV ve PS3’ünüz varsa Killzone 3 alın diyeceğim.

 

Paylaştıkça Artan Mutluluk…


Killzone 3’ün hikayesini tamamen eşli olarak oynayabiliyorsunuz, ancak bunu 2 adet Move veya 3 boyutlu olarak yapmak mümkün değil ne yazık ki. Bu sırada 2. oyunun sonundan beri göremediğimiz Natko çıkıveriyor karşımıza, eğer ikinci bir karakter yoksa arkadaşınız onunla oynuyor. Özellikle iki kişinin biri oyalarken diğerinin arkadan dolanıp Helghast’in işini bitirmesi gibi anlarla karşılaşabilirsiniz. Aynı zamanda tamamen yerel bu mod ki bu da bir eksisi. Ama çok şükür ki eksikliğini hissettirmeyecek çok güçlü bir çoklu oyuncu modu var karşımızda. Toplamda sekiz farklı harita ve 3 farklı oyun modu var. Bu oyun modlarından bahsedelim önce isterseniz. Gerilla Savaşı, bildiğiniz deathmatch. Kısa süreli oyunları seven ve daha rahat oynamak isteyenler için ideal. Özellikle bu moda özel Kaznan Ormanı haritası da sizi arada bir girmeye itiyor sevmeseniz bile. Yeni gelen Operasyonlar modu benim tam da yıllardır istediğim gibi bir mod. Helghast savunana ISA de saldıran taraf olmak üzere, ISA kapıları patlamak, bir aleti durdurmak gibi görevleri yapmaya çalışırken Helghast ise onların yapmasını ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışıyor. Her görev başarılı olunca haritanın diğer kısmı açılıyor. En çok puan yapan oyuncular da ara videolarda askerlerin üzerinde isimlerini görüyorlar. Bu da başarıya teşvik olmuş. Ne var ki sadece üç harita var ve hepsinde üçer tane alan var bu modda. Aynı zamanda 8 vs. 8 gibi çok da fazla sayılmayan bir oyuncu sayısında oynanması CoD gibi bir seriye uyabilirdi ama buna uymuyor maalesef. Biz de Killzone 4’te daha iyi olmasını dilediğimizi belirterek yine oynamak için benim en iyi tercih olarak gördüğüm klasik Warzone’u anlatmaya başlıyoruz. Bunu biliyoruz aslında, Bul ve Yok Et, Bul ve Getir, Ele Geçir ve Koru, Suikast ve Ölü Sayısı modları var. Tek gelen değişiklik Suikast bölgesi kavramı. Böylece adamların korunmak için haritanın en ücra köşesine pusması engellenmiş.

Çoklu oyuncu zaten Killzone 2’de çok güzeldi, bunda da birkaç yenilik eklenerek bağımlılık yapıcı hale getirilmiş. Oynanıştaki önemli yenilikler haritalara eklenen aletler. Dev EXO’lar bunda da kullanılabiliyor. Evet, gerçekten öyle, çok da güzel oluyor. Türbin Meydanı haritasında da Jetpack’ler kullanılabiliyor. Her spawn noktasında bulunan bu Jetpack’lerle ulaşılabilecek özel spawn noktaları da var. Ama dikkat etmelisiniz, aynı haritadaki EMP çalıştırılır ve zamanında kapanmazsa elektroniklerinizle beraber Jetpack’in uçma özelliği de devre dışı kalır. Diğer haritalarda bu kadar önemli olmasa da mutlaka özel bir şeyler var. Örneğin bir bulvarda geçen bir haritada iki tarafta karşılıklı olan sabit makineliler, bir haritada bomba atar, bir başkasında da havan topları var. Gerçekten harika bir çatışma oluyor bunların sonucu.

Artık sınıflar arasındaki iş bölümü çok daha önemli. Yukarıda dediğim spawn noktaları sadece Tabiyeciler tarafından alınabiliyor. Artık öyle dumanla doğma olayı yok. Çok daha güzel olmnuş bence. Hem stratejik üstünlük de çok spawn noktası tutan takımın oluyor. Gayet de yeterli sayıda var haritada bunlardan. Tek gereken tabiyeci. Bu sınıf bana göre oyundaki en çok ihtiyaç duyulan sınıf, aynı zamanda yine bana göre en iyi silah olan M82 bu sınıfa özel.

Artık istediğimiz yerde ortaya çıkamadığımızdan milleti iyileştirmek de önemli bir görev. Sıhhiyeler aletleri ile yaralı dostlarını, bazen öldükleri zamankinden bile iyi bir durumda hayata döndürebiliyor. Böylece, eğer yeterli sayıda sıhhiye varsa baskınız sürekli olabilir. Sıhhiyenin Triaj özelliğinin son aşamasında ise ağır yaralı sıhhiyeci kaldığı yerde yeniden canlanıp düşmana sürpriz yapabiliyor, hem de robotu onu zamanı dolana kadar koruyor.

Mühendis sınıfı oyunun başlarında işe yarayan bir sınıf. Doğar doğmaz ilk işi mümkün olduğunca cephane kutusunu, sabit silahı tamir etmek olmalı. Aynı zamanda yakın mesafede çatışacaksanız en iyi sınıf Mühendis kesinlikle. Bir başka işlevi de EXO kullanırken ortaya çıkıyor. EXO’lar kendi kendilerine tamir olmadıklarından dolayı çok hasar alınca kenara çekip tamir edebilirsiniz ve böylece EXO’lar karşılaşmasında kazanan taraf siz olursunuz.

Sabırlı insanların başarılı olacağı bir sınıf Keskin Nişancı. İlk seviyelerde hücum tüfeğinden dolayı kullanacak olsanız bile, sonralarda M82 açılmış olacak ve sadece keskin nişancı tüfeği veya gizlilik için kullanacaksınız. Eğer keskin nişancı tüfeğini istiyorsanız önerim gizliliğin 3. Seviyesini açmanız ve rahat rahat ateş etmeniz. Adamı alınca yine görünür olursunuz. Bu arada merminizi yenileyip özelliğin dolmasını bekleyip yeniden vurursanız az puan alırsınız ama takıma büyük katkınız olur, ölüm/kalım oranı da havalarda uçar. Aynı zamanda o tüfek her türlüsünden botları iki mermide alır. Bunu avantajınıza kullanın. Eğer susturuculu makineliyi alırsanız o zaman açığa çıkmadan öldürebilirsiniz. Bul  ve Yok Et’lerde bombaların oraya saklanıp gelen düşmanları çatırmadan avlayarak gelecek olan arkadaşlarınızın işini kolaylaştırabilirsiniz. Bomba kurmak ise sizi çok belli edeceğinden önerilmez.

Casus en az kullandığım sınıf. Silahları çok güçlü olmasa bile asıl işini bıçakla yapıyor, sizin sınıfın kılığına girip casusluk yapıyor. Bıçakla öldürdüğü zaman ise kimliğini açığa çıkarması gerekmiyor. Bunlar savaş alanında o kadar çok var ki, bir süre sonra durmadan casus diye kendi takım arkadaşlarınıza ateş etmeye başlayacaksınız.

Bu kadar sınıflardan bahsettik, biraz da seviye atlamadan bahsedelim. Killzone 3, Black Ops’un da uyguladığı “istediğin alanda istediklerini puanla aç” felsefesini uygulamış. Her sınıf için 3 ana, 3 ikincil silah, her biri 3’er seviye olmak üzere 2 adet de yetenek var. Bu yetenekler görünmezlik, Nöbetçi, Kulecik gibi sınıfa has şeyler. Patlayıcı olarak standart el bombası ve mayınımız var. Aynı zamanda her sınıfa uygulanabilecek seviye ile açılan dört yetenek var. Bunlar perk sistemindekiler gibi ufak ufak şeyler değil. Sessiz adımlar, Zırh, Fazladan Cephane ve İlave Ana Silah gibi, oynanış tarzına bağlı olarak kullanacağınız şeyler. Örneğin yakın mesafede zırh, casus ve keskin nişancıda sessiz adımlar, hafif makineliler ve shotgunlarda ilave ana silah ve M82 gibi az mermililerde fazladan cephane uygundur.

Artılar:

+Move, 3 boyut ve Türkçe olması diğer oyunların arasında öne çıkarıyor

+Atmosferi, müzikleri hala eskisi gibi harika

+Grafikler şu ana kadarkilerin en iyilerinden biri

+Konusu ilgi çekici, sonu etkileyici

+Killzone 4 de göreceğiz

Eksiler:

-Hikayede potansiyel harcanmış

-Türkçeleştirmede bazı sorunlar var

 

Sonuç olarak, Killzone 3’ün çoklu oyuncu deneyimi sizi aylarca oyalayacak potansiyele sahip. Bunun üstüne tek kişiliği de ekleyince, üstüne hepsi bir arada olarak Türkçe dil seçeneğini, Move desteğini ve 3 boyutu koyunca ortaya en iyi FPS deneyiminin PC’de değil de PS3’te olduğunu kanıtlayan bir oyun çıkıyor. Evet, Killzone 3 şu anda piyasadaki en iyi FPS oyunu diyebilirim. Oyunun her köşesinden kalite fışkırıyor, her anında iki senelik emeğin karşılığını görebiliyorsunuz.Eğer hikayesindeki potansiyel böyle harcanmasaydı, biraz daha yaratıcılık konsaydı “kusursuz” sıfatı yakıştırılırdı. Ama hatasız kul olmaz değil mi? Olsun, hatalarıyla birlikte de Killzone 3, gerçekten muhteşem bir oyun. 2011’in şu ana kadarki en iyi oyunu. Hatta ve hatta, Mass Effect 3 ve Skyrim gelecek sene çıkacak olsalar oyuna “Erken Yılın Oyunu Seçimi” damgasını vurabilirdim şimdiden. PS3 sahiplerine önerim kaçırmamaları, oyun camiasının kalanına önerim de bir yerden, gerek arkadaşlarından gerekse tekno marketlerdeki deneme standlarından bir yerden bulup oynamaları. Herkese iyi oyunlar.

 

SON NOT: 9.7/10

 


Ayrıca En yeni haberler için Facebook, Twitter ve Google Haberler üzerinden Leadergamer'ı takip edebilirsiniz.