Avatar
Yazar: Batuhan Kavruk, Editör Yazım tarihi: 12.03.2013

İntikam, ilerlemek istediğiniz yolda sizleri takip eden karanlık bir gölgenin eseridir aslında. Güç, hırs, kan ve ihanetin tek başına değil de, beraber hareket edip sizleri yönlendirmek istemesidir aslında. Gözleriniz kırmızıya döner, aklınızı kaybedersiniz. Düşüncelerden uzaklaşır, karanlığın derinliklerinde ruhunuzun kaybolduğunu hissedersiniz. Çözüm ararsınız, çıkış yolu bulmak istersiniz. Sanki geri dönüşü varmış gibi gelir hep, ama siren seslerini tamamen duyduğunuz zaman, başladığınız şeyi bitirmeniz gerektiğini anlarsınız.

Daha güçlenirsiniz. Çok daha güçlenirsiniz. Ruhunuzun ya da içgüdüleriniz değil de, nefretiniz sizi götürmek istediği yere gidersiniz.

Sonuç ne mi olur? Ne var, ne de yok; intikamın soğuk pençeleri içerisinde kaybolup gidersiniz. Ta ki geri dönüş yolunu bulana kadar...

"Sessiz ol çocuk! Artık bu küstahlığına daha fazla tolerans göstermeyeceğim! -Zeus"

Küllerden doğan ya da küllerinden yeniden yaratılan. Bu iki söz arasında kilitlenip kalırsınız Kratos'un hikayesini okuduğunuz zaman. Tanrıları devirecek kadar muazzam bir güce sahip olan Kratos'un, diz çöküp de Savaş Tanrısı'na yardım çığlıkları attığını görürsünüz. Efsane müzik kulaklarınızda çınlamaya başlar, yardım çağrısı kabul olur ve Kratos'un o acı dolu bağırışlarına şahit olursunuz. Daha sonra şu soruyu sorarsınız; hayatı bağışlandı mı? Kesinlikle evet. Peki ya, asıl "hayatı" ona bahşedildi mi? Kendi kızını ve karısını, kendi elleriyle öldürdükten sonra mı? Hiç sanmıyoruz.

2005 yılı, bir ilkbahar ayıydı bizleri mitolojiye geri döndüren. God of War, belki de Zeus'un yıldırımlarından daha hızlı, Poseidon'un dalgalarından çok daha etkili bir biçimde girdi hayatımıza. Kratos öyle bir karakterdi ki; hepimiz onun için savaşıyorduk, hepimiz onun intikamını alıyorduk aslında. Hep birlikte hikayesini gördük, Ares'i beraber devirdik. Günahlarını bu şekilde affettirdik. Yetmedi, savaşın açlığı bizleri de kendi karanlık dünyasına hapsetti. Tek istediğimiz kandı. Yer yüzüne indik, deliler gibi can aldık. Zeus uyandı, sıranın ona geldiğini bizlere gösterdi.

Bütün titanları emrimize amade ettik, Olympos Dağı'nı hep beraber devirdik. Bütün mitolojiyi yerle bir ettik. Bu kadar mıydı? Bitmiş miydi maceramız? Belki bitmiş olabilirdi, bunu kabullendik. Ama asıl soru şuydu: "Nasıl başladı?"

Kratos insan idi; peki biz ona insan gözüyle bakabildik mi?

Kratos, kızını ve karısını kendi elleriyle katlettikten tam 6 ay sonra bizleri God of War: Ascension dünyasında karşılıyor. Ares'e ruhunu teslim ettikten sonra bu kadar zaman dayanan Kratos'un bu oyunda, daha önce hiç görmediğimiz bir yanını görüyoruz. "İnsan" kelimesi, ne kadar bu oyuna ve böyle bir karaktere yetersiz kalsa da, gerçek bu. Diğer bütün God of War oyunlarını unutun, Ascension'ı oynadığınız zaman, daha önce yaptığınız gibi Kratos'u yaşayabiliyor iseniz; tanrıları yerle bir eden, bütün mitolojiyi karanlıklara gömen bu adamın, aslında bizden daha "insan" olduğunu fark edeceksiniz. Böyle bir adama, böyle bir tanrıya bu terim belki de hakaret gibi gelecektir; ama gerçek, bazen intikamın önüne geçemeyen tek şeydir.

god-of-war-ascension-2013-hd-game-wallpaperKratos'un davranışlarından, savaş şeklinden ve belki de yürüşünden bile anlaşılan bir özellik bu. Kronos'u parça pinçik eden, Hera'nın boynunu sanki bir hiçmiş gibi kıran bu adam, bu oyunda sanki bambaşka bir kimliğe bürünmüş gibi karşımıza çıkıyor. Dövüşmüyor, konuşuyor. Uygulamıyor, bazen düşünüyor. Öldürmüyor, yok sayıyor. Peki ya bu özellik, oyun açısından nasıl bir artı ya da eksi sağlıyor, işte dengelerin bozulduğu yer burada.

Ayrıca En yeni haberler için Facebook, Twitter ve Google Haberler üzerinden Leadergamer'ı takip edebilirsiniz.