Leadergamer

© 2007-2023 Gamer Media Tüm Hakları Saklıdır. Bu sitenin veya içeriğinin hiçbir kısmı telif hakkı sahibinin izni olmadan çoğaltılamaz.

Avatar
Yazar: Ender Öztürk, Editör Yazım tarihi: 04.02.2025

Final Fantasy VII Remake, beklediğim etkiyi tam anlamıyla yaratmamış olsa da, Final Fantasy VII Rebirth’ün bu unutulmaz hikâyeyi nasıl genişleteceğini ve oynanış dinamiklerini nasıl bir üst seviyeye taşıyacağını görmek beni derin bir heyecana sürükledi. Beklentim, kapsamlı bir macera deneyimi ve serinin ortanca oyununun nasıl bir farklılık yaratacağına dair güçlü bir perspektif sunmasıydı. Ancak, bu destansı yolculuk için her şey hazır hâle geldiğinde, Final Fantasy VII Rebirth, büyük ve etkileyici bir oyun olmasına karşın, zaman zaman temposunu kaybeden ve anlatısal tutarlılık açısından bazı çatlaklar barındıran bir deneyim sundu.

Final Fantasy VII Rebirth PC İnceleme

Final Fantasy VII Rebirth’ün açılış sekanslarında, Cloud Strife ve yol arkadaşlarıyla yeniden bir araya gelmek, aynı zamanda bu devasa dünyanın genişletilmiş ve ayrıntılı yeni bölgelerine adım atmak, adeta bir görsel şölen sunuyordu. Karakterlerin derinlemesine ele alındığı ve kişiliklerinin daha incelikli bir şekilde işlendiği bu devam oyununda, parti üyeleri daha büyük bir gelişim gösterirken, anlatının en unutulmaz anları da onların güçlü karakterizasyonlarıyla destekleniyordu. Ana hikâyede bazı olay örgüleri eksik hissettirse de, parti üyelerinin kişisel hikâyelerine odaklanan yan görevler, onların içsel çatışmalarını daha detaylı bir şekilde keşfetmeme olanak sağladı. Birçok durumda, sadece Gil kazanmak ya da deneyim puanı biriktirmektense, bu yan hikâyelere odaklanmayı tercih ettim. Rebirth, seleflerinden farklı olarak, karakterlerine derinlik katma konusunda önemli bir başarı elde etti. Oyundaki keşif mekanikleri ve yan sahnelerde rastgele duyduğum diyaloglar, serinin dünyasına olan hayranlığımı ve karakterlere karşı duyduğum bağlılığı artırdı.

Örneğin, bir yan görev sırasında Barret’in baba olmanın getirdiği sorumlulukları sorgulaması, oyunun genel temasına güçlü bir insani boyut kazandırdı. Onun yaptığı yorumlar gerçekçi bir ağırlık taşıyor ve dünyanın çöküşünün ortasında dahi insan doğasının incelikli bir şekilde işlenebileceğini gösteriyordu. Cloud’un genellikle soğuk ve mesafeli mizacı, genişleyen karakter kadrosu ve yoğun nüfuslu şehirlerle etkileşiminde daha organik bir hâl alıyor. Öyle ki, onun kısa ama anlamlı yanıtları bile, karakterine dair yeni yönler keşfetmemi sağladı. Cloud’un ağzından çıkan basit bir “Hayır.” bile, karakterin gelişim sürecinde dikkat çekici bir dokunuş sunuyor ve diyalogların yapay değil, doğal bir akış içinde gerçekleşmesini sağlıyordu. Bu tarz incelikli anlar, oyunun duygusal derinliğini artırarak macerayı daha kişisel bir yolculuğa dönüştürdü.

Nibelheim’dan başlayarak, Çimenlik Alanlar’a ve dünyanın diğer bölgelerine ilerlerken, geniş ölçekli bir macera hissi neredeyse her an etkisini hissettiriyordu. Ana merkezlerde bulunan görevler, bol miktarda mini oyun ve Queen’s Blood gibi yan etkinliklerle dolu açık dünya yapısı, oyuncuya keşfetme özgürlüğü sunarken, oyunun sunduğu başarıları ve eksiklikleri de gözler önüne seriyordu. Çeşitliliği bol olan mekânlar ve bu bölgelerde geçirilen zaman, çoğu zaman görsel olarak tatmin ediciydi ve oyun dünyasının derinliğine dalmamı sağladı. Ancak, zaman zaman bazı keşif mekaniklerinin fazla yapay hissettirdiğini de belirtmek gerekiyor. Örneğin, belirli noktalardaki tırmanma bölümleri ya da engellerle dolu platform geçişleri, açık dünya keşif dinamiklerine tam anlamıyla entegre edilmemiş gibi görünüyor. Yine de, yan görevlerin sunduğu çeşitlilik ve dünya içindeki farklı aktiviteler, her yeni bölgeye adım attığımda heyecanımı diri tutmaya devam etti.

Final Fantasy VII Rebirth’ün savaş mekaniği, türdeki en başarılı örneklerden biri olarak parlamaya devam ediyor ve bu mekaniğin oyun boyunca sunduğu tatmin edici deneyim, yaklaşık 80 saatlik oynanış süresinde en büyük keyif aldığım unsurlardan biri oldu. Hibrit bir yapıya sahip olan savaş sistemi, hem taktiksel düşünmeyi gerektiriyor hem de hızlı refleksler gerektiren aksiyon dinamiklerini harmanlıyor. Parti üyelerinin yeteneklerini optimize etmek, düşmanların zayıf noktalarını analiz etmek ve savaşın akışına göre strateji geliştirmek, oyunu sürekli olarak dinamik ve heyecan verici hâle getiriyor. Başlangıçta karmaşık gibi görünen savaş mekanikleri, sistemin derinliğini kavradıkça akıcı bir şekilde işliyor ve oyun boyunca beyninizde bir dopamin fırtınası estiriyor. Ayrıca, parti üyelerinin birbirleriyle senkronize çalışarak gerçekleştirdiği Synergy yetenekleri, savaşları çok daha etkileyici ve stratejik hâle getiriyor. Her karşılaşma, hem mekanik ustalık hem de stratejik düşünme gerektiren dinamik bir döngüye dönüşüyor.

Ancak, her şey mükemmel değil. Özellikle Gold Saucer gibi mini oyunlara fazlaca odaklanan bölümler, oyunun temposunu zaman zaman ciddi şekilde sekteye uğratıyor. Rebirth’ün en büyük eksilerinden biri olan tempo sorunları, özellikle zorunlu mini oyun sekanslarında kendini hissettiriyor. Bazı anlarda oyun, eğlenceli bir macera sunmak yerine, tempoyu suni olarak uzatmaya çalışıyormuş hissi veriyor. Eğer bu mini oyun unsurları daha erken tanıtılıp, oyuncunun isteğine bağlı şekilde ilerletilseydi, oyunun genel ritmi çok daha akıcı bir hâl alabilirdi.

Bununla birlikte, mini oyunların tamamının kötü olduğunu söylemek de haksızlık olur. Örneğin, Queen’s Blood isimli kart oyunu, Rebirth’ün sunduğu en keyifli yan içeriklerden biri olarak öne çıkıyor. Queen’s Blood, stratejik düşünmeyi teşvik eden üç yollu bir kart savaşı oyunu ve her yeni rakiple mücadele etmek, benzersiz bir deneyim sunuyor. Rakiplerinizin stratejilerini analiz etmek, yeni kartlar toplamak ve destenizi geliştirmek, zaman zaman ana hikâyeden bile daha fazla keyif almamı sağladı. Queen’s Blood, mini oyunların yalnızca eğlencelik bir unsurdan ibaret olmadığını, aynı zamanda oyunun dünyasına anlamlı bir katkı sunabileceğini de kanıtlıyor.

Sonuç olarak, Final Fantasy VII Rebirth, görsel ve işitsel açıdan olağanüstü bir başarı ve derinlemesine işlenmiş oynanış mekanikleriyle serinin mirasını ileriye taşıyan güçlü bir yapım. Oyunun temposu ve bazı hikâye unsurlarındaki belirsizlikler her ne kadar eleştirilmeye açık noktalar olsa da, karakter gelişimi, savaş sisteminin dinamizmi ve keşif unsurlarının çeşitliliği, oyunu unutulmaz kılan başlıca etmenler arasında yer alıyor. Final Fantasy VII Rebirth, bir başyapıt olmasa da, türün sınırlarını zorlayan ve oyunculara benzersiz bir deneyim sunan bir yapım olarak video oyunları tarihindeki yerini sağlamlaştırıyor.

Ayrıca En yeni haberler için Facebook, Twitter ve Google Haberler üzerinden Leadergamer'ı takip edebilirsiniz.